Dijital dünya düzeni ile birlikte; birçok alanda olduğu gibi üretim alanında da meydana gelen otomasyon, yapay zekâ ve robot bilimi gibi sistemler hızla hayatımıza girmekte ve becerilerimizi sınamaktadır. Üretim sektöründe; artan talebi karşılama hızı ve standartlaşmanın getirdiği avantajların yanında beliren; müphemlik ve tekdüzelik gibi dezavantajlar, ne yazık ki kaçınılmaz bir hal almıştır. Tüm bu çabanın içerisinde, giderek fark edilmenin zorluğunun bilincinde olan Umadina; maddesellikten öte, gerçekliğin tanımını yeniden sorguladığı, duygularının ritmini kendi içinde tutabildiği bir iç görüye ihtiyaç duymuştur. Gündelik yaşama uyumlanmada faydalanabileceği, kendi güçlü yönlerini keşfetme ihtiyacı... Birbirine benzeyen, aynılaşan her şeye karşı zıt bir duruş belki de...
Umadina; zaman içerisindeki bu arayışında, en güçlü yönünün, duyguları olduğunu keşfetti. Profesyonel dünyada duyguların, kendine çok az yer bulabildiğini fark ederek... Kendi ile olan yolculuğunda, aitlik hissetme üzerine, duyguların sihirli gücünü görebilmişti. Onun yolculuğunda; yaratıcı ve özgün olabilmek, duyguları özgür bırakmak ile ilgili bir meseleden geçmişti... Ne de olsa başlangıçta onun da varoluşu; duygusal bir fikirden ibaretti!
Gökten üç elma düşmüş felsefesi ile anlam katılan bu yolun sonrası; yolculuğun kendisi olmak ile birlikte, metindeki ana fikir lunaparkının atlı karıncası da; nefes ile çalınan bir ıslık eşliğinde, çok da ciddiye almadan hayatı, üretmekti sadece...
Duygudan üretmek…